Söyleşi-Kültürel Antropoloji
BALKANLARDAN BİR HAYAT HİKÂYESİ:OPERA SANATÇISI ESMA
ESMA:Ben Belgrad doğumluyum.
Fakat çok kültürlü ve çok etnik yapılı bir yer olan Sırbistan’ın kuzeyinde yer
alan Voyvodina’da büyüdüm. Atalarımın bir kısmı Avusturya’dan diğer kısmı ise
Rusya’dan gelmektedir. Dolayısıyla ailem Alman, Macar, Çek, Romanyalı, Hırvat,
Sırp ve İtalya gibi çok çeşitli milletlerden oluşmaktadır. Tabii ki bu durum
farklı dinden insanları da beraberinde getiriyor. Katolik, Ortodoks, Protestan
ve Yahudi… Ben ailemde, ilk ve tek
Müslümanlığı kabul eden kişiyim. 26 dil konuşulan ve çeşitli dinlerin var
olduğu Voyvodina’da yaşadım. Bu zamana kadar ne benim ne ailem bu farklılıklara
bir önyargısı olmuştur. İşte bu sebeplerden dolayı benim dinimi değiştirip
İslam’ı seçtiğimi öğrendiklerinde de her hangi bir tepki göstermemişlerdir. Malum
yaşadığımız coğrafyadan dolayı da İslam hakkında çok fazla bilgileri var zaten.
Mesela Voyvodina’da Türklerden kalma çok fazla kültürel ve dini adetler hâlâ
mevcuttur. Bunlara verilecek örneklerin başında tekkeler ve konuştuğumuz dilde
bulunan Türkçe kelimeler gelir. Şunu da
ifade etmek istiyorum. Benim seçimimde bana saygı duyan kişiler genel olarak bu
az önce bahsettiğim Türkiye ile Sırbistan arasındaki ortak bağları bilen
arkadaşlarım. Daha bilinçsiz bir aile yapısına ait olan bazı kimseler benim
tercihimi ister istemez yadırgama ihtiyacı hissediyorlar.
E.S.Ç: Ne güzel ifade ettiniz.
Peki, dininizi değiştirmenizdeki sebep veya sebepleri bizimle paylaşır mısınız?
İslam’ı seçmenize ne vesile oldu?
Esma: Benim İslam’a olan merakım 11 yıl önce ilk “ney” sesini duyduğum an başlamıştı aslında. Belgrad’da bir konser veren İran’lı grup Mardane Khoda’nın(Allah’ın İnsanları) konserinde ney sesi beni çok etkiledi. Ney sesi sanki hüzün ve güçlü duyguların bir ifadesiydi. Sanki bir hikâye anlatıyordu… Ney bana genelde Sırbistan’da dindar insanların çaldığı kavalı hatırlattı. Bu iki müzik aleti aynı tarzdaydılar fakat çalma (üfleme) tekniği tamamen farklıydı. Bu sebeple, onlar hakkında etnik müzik araştırması yapmaya karar verdim.
Esma: Benim İslam’a olan merakım 11 yıl önce ilk “ney” sesini duyduğum an başlamıştı aslında. Belgrad’da bir konser veren İran’lı grup Mardane Khoda’nın(Allah’ın İnsanları) konserinde ney sesi beni çok etkiledi. Ney sesi sanki hüzün ve güçlü duyguların bir ifadesiydi. Sanki bir hikâye anlatıyordu… Ney bana genelde Sırbistan’da dindar insanların çaldığı kavalı hatırlattı. Bu iki müzik aleti aynı tarzdaydılar fakat çalma (üfleme) tekniği tamamen farklıydı. Bu sebeple, onlar hakkında etnik müzik araştırması yapmaya karar verdim.
Sonra çok geçmeden Türklerin kullandığı neyi
keşfettim. Bu ney beni İranlıların kullandığı neyden daha çok etkiledi.
Araştırmamda ney üflemenin tekniklerinden ve neyin yapısından bahsettim. Fakat
daha fazla bilgiye ulaşmak istiyordum… Bir gün Ortodoks rahiplerinden biri olan
arkadaşım bana Konya’daki dervişlerin bir kaydını verdi. Semah gösterisini
izledim ve neyi dinledim. Sonra Hz. Mevlana’yı buldum. Ney hakkında yazılan
derin mânâlı sözleri buldum. İlk okuduğum şey Mesnevi’dendi. Neyin
Sevgilisinden koparılma, ayrılma hikayesi… Mesnevi’den
sonra kalbimde yavaş yavaş Mevlana sevgisi yeşermeye başladı. Mevlana’nın sözünü ettiği hayatta kendimi
bulmaya başladım. Bu süreçten sonra 10 yıl boyunca sık sık farklı gruplar ve
dervişler tarafından seslendirilen Türkçe İlahiler dinledim. Beni en derinden
etkileyen ise Allahu Ekber ve Salat’ı Ummiye oldu. Bu iki ilahiyi dinledikten
sonra her zaman dinleme istediği uyandı bende ve sürekli dinledim. Zikir
dinlediğim zaman ise Allah’ı hatırlıyordum… Allah’ın varlığı, O’nun ismini söylemek…
Artık başka bir şey dinlemek istemiyordum. Allah’a şükürler olsun ki, Kuran-ı
Kerim’i keşfettim ve her gece Arapça Kuran’ı Kerim dinlemeye başladım.
Bu zamanlarda Müslüman olmayı hiç düşünmedim. Benim
ülkemden Müslüman olmuş hiç kimseyi tanımıyordum. Ben sadece Kuran’da ve
İlahilerde bulduğum o farklı duyguları seviyordum. Türkçe İlahiler benim ruhuma
ve kalbime hitap ediyordu. Dinlediğim ilahilerdeki bütün sözler benim iç
dünyama sevk ediyordu.
E.S.Ç: Müslüman olduktan
sonraki ilk Ramazan ayınızı Türkiye’de geçirmek istemenizin sebebi nedir?
Türkiye’de Ramazan’ı yaşarken neler hissettiniz? Hatıralarınızdan bahseder
misiniz?
Esma: Benim 2012 yılı Ramazan’ında Türkiye’ye gitmem çok
arzu ettiğim bir durumdu. Sadece Hz. Mevlana’nın türbesini ziyaret etmek
istiyordum. Çünkü o benim için inanılmazdı. Türkiye’ye gitmeden önce Türklerden
ne bekliyorsam çok daha fazlasını gördüm.
Türkiye’de Ahmet Çalışır ile tanışma fırsatını
buldum. Onunla bir mülakat yaptım ve onun sadece tasavvuf müziği üstadı
olmadığını ahlak, edep gibi konularda da engin bilgiye sahip olduğunu öğrendim.
Ben bir arkadaşım vasıtasıyla Konya’da bir ailenin yanında misafir oldum.
Misafir olduğum sürece evdeki herkesin birbirine nasıl saygılı davrandığını
görmek beni çok şaşırttı. Evin en küçüğü 12 yaşındaki çocuk bile çok beyefendiydi,
saygılıydı… Bu bana dervişlerin sahip olduğu ahlak ve edebi hatırlatıyordu.
Burada kaldığım sürece Mevlana’nın türbesini sık sık ziyaret ettik ve
Mevlana’nın yaşadığı dönemlere ait farklı hikâyeler dinledim… Bunlardan en
ilginci aşçı olan Âteşbâz-ı Veli... Mevlana ondan yemek için ateş yakmasını rica
ettiğinde dönerek Allah aşkıyla yemeğe ateş oluşturmuş.
Ramazan’ın üç gününü Konya’da geçirdim. Diğer günler
İstanbul’daydım. İstanbul’da Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesini, Sokullu
Mehmet Paşanın Türbesini, Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesini ve Galata ve
Eyüp Sultan Mezarlığında pek çok derviş ve neyzenlerin kabirlerini ziyaret etme
fırsatı buldum. Bunlar beni İslam’a yakınlaştıran bana İslam’ı tanıtan önemli
şeylerdir…
İstanbul’da bulunduğun sürece yaşadığım en ilginç
şey ney almaya gittiğim yerde iki neyzenin; biri çok iyi Boşnakça biliyor,
diğeri ise meşhur neyzen Ahmet Şahin’in öğrencisi, bana ney dersi vermesi oldu.
E.S.Ç: Neden Saraybosna’da yaşama kararı aldınız?
E.S.Ç: Neden Saraybosna’da yaşama kararı aldınız?
Esma: Daha önce Konya’ya gitme olan arzumdan bahsettim
size. Bu fırsat elime geçmediği için ben de Saraybosna’yı ziyaret etmek istedim.
Saraybosna’da tekke kültürü çok yaygın ve benim hiç bilmediğim bir durum bu. Bu
yüzden öğrenme isteği doğdu bende. Zamanla arkadaşlarımın da yardımıyla çok
alıştım tekkeye. Artık Saraybosna’da kalmalıydım…
E.S.Ç: Çok teşekkür ederim.
Son olarak Türkiye’ye ve Türkiye’deki insanlara söylemek istediğiniz bir şey
var mı?
Esma: Tekrar Türkiye’ye gitme ümidini taşıyorum. 2012 yılındaki ziyaretimden sonra hayran kaldığım Türkiye'ye özellikle İstanbul ve Konya'ya tekrar bir ziyaret gerçekleştirerek eski günleri yad etme hayalim var. Çünkü, Türkiye'den ve Türklerden samimi olma ve insanlık adına çok şey kazandım. Ben teşekkür ederim. Türkiye’deki tüm Müslüman kardeşlerime selamlarımı gönderiyorum.
(Çeviri ve Mülakat: Elif Selin Çalık. Şubat-2013/Saraybosna)
*NOT: Müslüman olduktan sonra aldığı ad ESMA.
*NOT: Müslüman olduktan sonra aldığı ad ESMA.
Makalenizden dolayı sizleri tebrik etmek istiyorum. Bu tip makaleleri ilerde de yayınlamanızı isteriz. Müslüman olarak doğanların sonradan İslamiyeti kabul edenlerden öğrenecekleri çok şey vardır. Onlardan bazen İslamın görmediğimiz farklı bir boyutu öğrenebiliriz.
YanıtlaSil