BALKANLARDAN BİR HAYAT HİKÂYESİ: OPERA SANATÇISI ANDREA’NIN İSLAMİYETE BAKIŞ AÇISI
ELİF: Andrea kimdir? Öncelikle bize kendinizden bahseder
misiniz, lütfen?
Andrea Elena Basten: Ben Belgrad doğumluyum.
Fakat çok kültürlü ve çok etnik yapılı bir yer olan Sırbistan’ın kuzeyinde yer
alan Voyvodina’da büyüdüm. Atalarımın bir kısmı Avusturya’dan diğer kısmı ise
Rusya’dan gelmektedir. Dolayısıyla ailem Alman, Macar, Çek, Romanyalı, Hırvat,
Sırp ve İtalya çok çeşitli milletlerden oluşmaktadır. Tabii ki bu durum farklı
dinden insanları da beraberinde getiriyor. Katolik, Ortodoks, Protestan ve
Yahudi…Ben ailemde, ilk ve tek Müslümanlığı kabul eden kişiyim. Kısaca 26 dil
konuşulan ve çeşitli dinlerin var olduğu Voyvodina’da yaşadım. Bu zamana kadar
ne benim ne ailem bu farklılıklara bir önyargısı olmuştur. İşte bu sebeplerden
dolayı benim dinimi değiştirip İslam’ı seçtiğimi öğrendiklerinde de her hangi
bir tepki göstermemişlerdir. Yaşadığımız coğrafyadan dolayı da İslam hakkında
çok fazla bilgileri var zaten. Mesela Voyvodina’da Türklerden kalma çok fazla
kültüreli,dini adetler hala mevcuttur. Bunlara verilecek örneklerin başında
tekkeler ve konuştuğumuz dilde bulunan Türkçe kelimeler gelir. Şunu da ifade
etmek istiyorum. Benim seçimimde bana saygı duyan kişiler genel olarak bu az
önce bahsettiğim Türkiye ile Sırbistan arasındaki ortak bağları bilen
arkadaşlarım. Daha bilinçsiz bir aile yapısına ait olan bazı kimseler benim
tercihimi ister istemez yadırgama ihtiyacı hissediyorlar.
Elif: Ne güzel ifade ettiniz. Peki, dininizi
değiştirmenizdeki sebep veya sebepleri bizimle paylaşır mısınız? İslam’ı
seçmenize ne vesile oldu?
Andrea: Benim İslam’a olan merakım 11 yıl önce ilk “ney”
sesini duyduğum an başlamıştı aslında. Belgrad’da bir konser veren İran’lı grup
Mardane Khoda’nın(Allah’ın İnsanları) konserinde ney sesi beni çok etkiledi.
Ney sesi sanki hüzün ve güçlü duyguların bir ifadesiydi. Sanki bir hikaye
anlatıyordu… Ney bana genelde Sırbistan’da dindar insanların çaldığı kavalı
hatırlattı.Bu iki müzik aleti aynı tarzdaydılar fakat çalma (üfleme) tekniği
tamamen farklıydı. Bu sebeple, onlar hakkında etnik müzik araştırması yapmaya
karar verdim.
Sonra çok geçmeden Türklerin kullandığı neyi
keşfettim. Bu ney beni İranlıların kullandığı neyden daha çok etkiledi.
Araştırmamda ney üflemenin tekniklerinden ve neyin yapısından bahsettim. Fakat
daha fazla bilgiye ulaşmak istiyordum… Bir gün Ortodoks rahiplerinden biri olan
arkadaşım bana Konya’daki dervişlerin bir kaydını verdi.Semah gösterisini
izledim ve neyi dinledim. Sonra Hz. Mevlana’yı buldum. Ney hakkında yazılan
derin manalı sözleri buldum. İlk okuduğum şey Mesnevi’dendi. Neyin
Sevgilisinden koparılma,ayrılma hikayesi…Mesnevi’den sonra kalbimde yavaş yavaş
Mevlana sevgisi yeşermeye başladı.
Mevlana’nın sözünü ettiği hayatta kendimi bulmaya başladım. Bu süreçten
sonra 10 yıl boyunca sık sık farklı gruplar ve dervişler tarafından
seslendirilen Türkçe İlahiler dinledim. Beni en derinden etkileyen ise Allahu
Ekber ve Salat’ı Ummiye oldu. Bu iki ilahiyi dinledikten sonra her zaman
dinleme istediği uyandı bende ve sürekli dinledim. Zikr dinlediğim zaman ise
Allah’ı hatırlıyordum…Allah’ın varlığı, O’nun ismini söylemek…Artık başka bir
şey dinlemek istemiyordum. Allah’a şükürler olsun ki, Kuran-ı Kerim’i keşfettim
ve her gece Arapça Kuran’ı Kerim dinlemeye başladım.
Bu zamanlarda Müslüman olmayı hiç düşünmedim. Benim
ülkemden Müslüman olmuş hiç kimseyi tanımıyordum. Ben sadece Kuran’da ve
İlahilerde bulduğum o farklı duyguları seviyordum. Türkçe İlahiler benim ruhuma
ve kalbime hitap ediyordu. Dinlediğim ilahilerdeki bütün sözler benim iç
dünyama sevkediyordu.
Elif: Müslüman olduktan sonraki ilk Ramazan ayınızı
Türkiye’de geçirmek istemenizin sebebi nedir? Türkiye’de Ramazan’ı yaşarken
neler hissettiniz? Hatıralarınızdan bahseder misiniz?
Andrea: Benim 2012 yılı Ramazan’ında Türkiye’ye gitmem çok
arzu ettiğim bir durumdu. Sadece Hz. Mevlana’nın türbesini ziyaret etmek
istiyordum. Çünkü o benim için inanılmazdı. Türkiye’ye gitmeden önce Türklerden
ne bekliyorsam çok daha fazlasını gördüm.
Türkiye’de Ahmet Çalışır ile tanılma fırsatını
buldum. Onunla bir mülakat yaptım ve onun sadece tasavvuf müziği üstadı
olmadığını ahlak,edep gibi konularda da engin bilgiye sahip olduğunu öğrendim.
Ben bir arkadaşım vasıtasıyla Konya’da bir ailenin yanında misafir oldum.
Misafir olduğum sürece evdeki herkesin birbirine nasıl saygılı davrandığını
görmek beni çok şaşırttı. Evin en küçüğü 12 yaşındaki çocuk bile çok
beyefendiydi,saygılıydı… Bu bana dervişlerin sahip olduğu ahlak ve edebi
hatırlatıyordu. Burada kaldığım sürece Mevlana’nın türbesini sık sık ziyaret
ettik ve Mevlana’nın yaşadığı dönemlere ait farklı hikayeler dinledim…Bunlardan
en ilginci aşçı olan Ateş-Baş Veli… Mevlana ondan yemek için ateş yakmasını
rica ettiğinde dönerek Allah aşkıyla yemeğe ateş oluşturmuş.
Ramazan’ın üç gününü Konya’da geçirdim .Diğer günler
İstanbul’daydım.İstanbul’da Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesini, Sokullu Mehmet
Paşanın Türbesini, Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesini ve Galata ve Eyüp
Sultan Mezarlığında pek çok derviş ve neyzenlerin kabirlerini ziyaret etme
fırsatı buldum. Bunlar beni Islam’a yakınlaştıran bana İslam’ı tanıtan önemli
şeylerdir…
İstanbul’da bulunduğun sürece yaşadığım en ilginç
şey ney almaya gittiğim yerde iki neyzenin; biri çok iyi Boşnakça biliyor,
diğeri ise meşhur neyzen Ahmet Şahin’in öğrencisi, bana ney dersi vermesi oldu.
Elif: Neden Saraybosna’da yaşama kararı aldınız?
Andrea: Daha önce Konya’ya gitme olan arzumdan bahsettim
size. Bu fırsat elime geçmediği için ben de Saraybosna’yı ziyaret etmek
istedim. Saraybosna’da tekke kültürü çok yaygın ve benim hiç bilmediğim bir
durum bu. Bu yüzden öğrenme isteği doğdu bende. Zamanla arkadaşlarımın da
yardımıyla çok alıştım tekkeye. Artık Saraybosna’da kalmalıydım…
Elif: Çok teşekkür ederim. Son olarak Türkiye’ye ve
Türkiye’deki insanlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Andrea: Ben teşekkür ederim. Türkiye’deki tüm Müslüman
kardeşlerime selamlarımı gönderiyorum. Tekrar Türkiye’ye gitme ümidiyle inş.
Yorumlar
Yorum Gönder